31 Ekim 2016 Pazartesi

Yeniden Balat;




Yeniden Balat;


Yeniden Balat başlığını atma sebebim, birçok kez gidip keşfetmem ve burada da paylaşmış olmamdan kaynaklanadursun, Balat, dönüşmeye, değişmeye ve gelişmeye devam ediyor. Burası bence şehrin en farklı yerlerinden. Bir sokağından diğerine geçtiğinizde bile, kültür, gelir seviyesi ve insanların genel hallerindeki farklılıklarına şahit olabiliyorsunuz. Balat sokakları arşınlanmaya değer…

Metrodan Haliç durağında inip de sağlı sollu manzaranın keyfine varınca, iyi ki geldim diyorum. Malum Anadolu yakası insanı olduğumdan yolum uzun. Hemen bir otobüse atlayıp Balat durağında iniyorum ve sokaklara dalıveriyorum. Önce daha önceden keşfetmiş olduğum Aziz Cafe’ye bir selam çakıp, Naftalin ve Arnavut Köftecisi’nden geçip en sevdiğim sokağında buluyorum kendimi Balat’ın. Daha önce gitmediğim yerlere gideyim dediğim için Forno’yu ve Cooklife’ı es geçiyorum bu seferlik; ama siz öyle yapmayınJ Özellikle Forno’nun taş fırında hazırlanan pidelerini veya haftasonu verdikleri o geniş kahvaltısını, Cooklife’ın da tatlılarını mutlaka deneyin!

Rico Balat

Rico Çiçekli Bostan Sokak’ta sol yanda ufak bir mekan. Bir o kadar da şık ve huzurlu. Klasik olacak biliyorum; ama huzurlu ve sakin hissedebildiğimiz yerlerin peşini bırakmamak lazım. Sanırım Balat’a gittiğimde buraya tekrar tekrar uğrayacağım. Böyle hissetmemde sade, gri ve beyazların hakimiyetindeki dekorasyonun da etkisi büyük. İki üç masalık bir balkon kısmı var, içeride ise rahat oturma alanları tatlı yastıklar eşliğinde. En güzeli de sokağın sessizliği. Saatlerce otursanız kendi varlığınızı unutturacak kadar sakin. Menüde kahvaltı, tost gibi seçeneklerin yanısıra salata, makarna ve krep çeşitleri de bulunuyor. Ben daha çok kahve içmek ve geldiğim yolun yorgunluğunu atmak için Rico’yu tercih ettiğimden içeceklerini denedim. Tavsiye ederim.

Hobbit House
Önce adı dikkat çekiyor Hobbit House’ın, sonrasında epey fotojenik ve renkli yapısı ve kapısındaki dekoratif öğeler. Masalsı bir mekanla karşı karşıyayım sanırım dedirtiyor daha girmeden. Mekan müze gibi, kalabalık, rengarenk ve şirin; ancak fazlaca eşyadan hoşlanmıyorsanız cafe olarak sizi cezbetmeyebilir. Sorun olmaz derseniz şayet, menüde serpme kahvaltı, börek, çorba ve tost gibi seçenekler ve içecekler mevcut. Bunlardan çok daha önemlisi Hobbit House, Misafirperver ve oldukça iyiliksever bir işletme. Kapısının önündeki paylaş kurtul dolabıyla, size ait eşyaları buraya getirip, ihtiyacı olanlara yardımcı olabiliyorsunuz. İhtiyacı olan herkes buradan gelip eşya alabiliyor. Ayrıca girişteki kütüphaneden kitap da alınabiliyor ücretsiz olarak. Sırf bunun için bile ziyaret edilesi bi’ yer. Farklı ve yararlı projeleri de epey ilgi çekici. Gelin görün derim!



Maison Balat
O mavi kapısını sosyal medya mecralarında görmeyen kalmamıştır sanırım Maison Balat’ın. Vodina Caddesi’nin tam ortasında sağda dikkati çekiyor bu kapı hemen. Kapıdan içeriye girdiğinizdeyse apayrı bir dünya. Eski antika eşyaların büyüsüne kapılmamak elde değil. Özellikle bardaklar ve bavullar ben de hemen eve götürmeliyim hissi yarattı. O porselenleri evi götüremedim; ama onlardan kahve içebildim dışarıdaki masalara kurulup. Haftasonları hoş sunumlu genişçe bir kahvaltı yapabileceğiniz mekanda, değişen atıştırmalık ve tatlı çeşitleri de bulunuyor, havuçlu tarçınlı kek, cupcake gibi. Eh iyisi mi o mavi kapıyı siz de açın J

 


Peki Balat’ta başka neler yapılabiliriz?
Öncelikle sokakları arşınlayın tabii, evlerin önünde durup, buralarda ne hikayeler vardır kimler yaşıyordur diye düşünmek çok keyifli. Bugüne kadar hiç oralarda bulunmadıysanız sizi büyüleyecek Fener Rum Lisesi’nin yanına kadar çıkın. Yokuş dinlemeyin. Yakından daha da büyüleyici. Yorulduğunuzda kahve molası için en güzel adres Coffee Department. Hem atmosferi güzel hem de kahve çeşitleri lezzetli ve özel olarak hazırlanıyor. Bişeyler yemek isterseniz Cafe Pavita’nın bol çeşitli kahvaltısını veya mantısını deneyebilir, Maide Cafe’nin tatlıları, Köfteci Arnavut’un köfteleriyle bir öğünü geçirebilirsiniz. Rag’n Roll’u gezip ikinci el kıyafet ve antika eşya alışverişi yapabilirsiniz.

Buranın bana anımsattığı şarkı;

Chromatics - In the City

https://www.youtube.com/watch?v=tFOxribt3kA











17 Ekim 2016 Pazartesi

Kadıköy'den Topağacı'na Yepyeni Mekanlar;



Kadıköy'den Topağacı'na Yepyeni Mekanlar;

Kadıköy sevgim her daim baki; ama bu aralar Teşvikiye, Beşiktaş dolaylarında gezinmeyi de seviyorum. Özellikle en kalabalık bölgelerinden çok ara sokaklarına dalıp, sakin yerlerde bulunmayı tercih ediyorum. Kadıköy, Topağacı ve Abbasağa’dan yepyeni mekanlar…

Moda’da 1 Yer- On Numara Kahvaltı
Moda’da 1 yer, bir süredir Moda çay bahçesinin karşısında varlığını sürdürüyordu. Moda’daki yoğunluktan etkilenmemiş görünen, sakin bir mekandı. Ta ki sihirli bir değnekle On Numara Kahvaltı ismini verdikleri o harika kahvaltıyı menüye dahil edene kadar. Şimdi özellikle haftasonları inanılmaz bir yoğunluk oluyor. Bu yoğunluk içinde kahvaltı keyifli olmaz diye düşünüp yanılmayın. Tatlı bir yoğunluktan bahsediyorum ve bu kahvaltıya değer diye düşünüyorum. Pötikareli, sevimli örtüler, donatılan masa, denize karşı oturup bir sabahı burada geçirmek bana pek güzel geldi. Lezzetler de apayrı bir tercih sebebiydi elbet. Masaya gelen her şey özenle seçilmiş, on numara kahvaltı şeklinde adlandırılması, gayet doğal. Pişi, peynir çeşitleri, doğal ev yapımı reçeller, sütlü türk kahvesi, sucuklu yumurta ve dahası… Anlattığım, yalnızca bir kısmı. Siz haftasonu koşun gelin en iyisi J

Tinca Tinca Cafe
Moda Caddesi’nde Page’in yanı, Çikolata Dükkanı’nın olduğu sokağın hemen karşısında. Son zamanlarda açılan yerlerin minicik dükkanlar oluşuna inat, fazla genişçe bir mekan. Kocaman bir dış kısmı, daha küçük; ama ferahlığından bişey kaybetmemiş bir iç kısmı var. İçeriye girdiğinizde sizi karşılayan atıştırmalıklar pek güzel görünüyor. Turtalar, cheesecakeler, muffinler ve dahası. Tinca tinca’da kahve keyfinize eşlikçiler. Zaten sunumlarında mutlaka ufak bir kurabiye ikram ediyorlar. Az yiyeyim diyenlerdenseniz bu leziz kurabiyeler bile sizi mutlu edecektir. Bu arada, kahvaltı çeşitleri, sandviçler ve tostlar da menüde mevcut. Özellikle köy ekmeğiyle yapılan tost seçeneklerini tercih edebilir, vejetaryen sandviç opsiyonlarını da değerlendirebilirsiniz. Müsaitliğiniz varsa, haftaiçi gündüz saatlerinde oturup burada çalışı, Moda Caddesi’nden gelen geçeni izleyip bir yandan kahvenizi yudumlayın. Mutluluk verici J

Sold Abbasağa


‘’This is an unusual coffeeshop that you can buy everything’’ sloganıyla yola çıkan Sold, Abbasağa Mahallesi’nde Salnameci Sokak’ta bulunuyor. Abbasağa’nın Beşiktaş’a böylesi yakın, bir yandan da o telaştan uzak hali zaten çok çok güzelken, bir de böyle bir yerin açılmış olması ve daha kapıdan içeri girerken gözlenen güleryüz ve atmosfer, burayı seveceğimizin göstergeleri gibi. Sloganından da anlayabileceğiniz üzere, burada var olan her şeyi satın alabiliyorsunuz. Tasarım mobilyalardan, kaktüslere, tablolardan, orijinal dekoratif eşyalara kadar her şeyi alıp, eve götürebilmeniz mümkün. En çok da burada kahveyi de onunla içeceğiniz şık seramik kupaları eve götürmek isteyeceksiniz ve bu imkanın olması bence harika. Sold’un en hoş tarafı, tasarımcılara ve sanatçılara verdiği destek çünkü birçok insan bu yolla eserlerini sergileme ve insanlarla paylaşabilme fırsatı buluyor. Daha direkt ve kolay bir metodla bunu yapabilmeleri büyük avantaj. Bununla birlikte burası epey keyifli bir mekan olmuş, aşağı katında bilgisayarınızla çalışmak, dışta kalan masalarda kahvenizi yudumlayıp, tatlı yemek de mümkün. Hep söylerim, çalan müziklerin önemini. Yine burada oturduğum süre boyunca elimi shazam’dan kaldıramadım. Benden söylemesi!

Son Topağacı
Geçtiğimiz günlerde giderek daha da popülerleşen Topağacı ve Teşvikiye taraflarının ‘Son’ sakini de yerli yerinde şimdi. Ihlamur Yolu Sokak’ın yepyenisi ‘Son’ bu aralar keşfettiğim mekanlar arasında en en şık ve arz mekan diyebilirim. Lacivertin hüküm sürdüğü ortamda, atmosfer gerçekten farklı ve konumu itibariyle de bambaşka bir ülkede kahve içiyormuşsunuz hissi geçiyor içinizden. Bunda dışarıda bulunan merdiven kısmına yapılan oturma alanının (Daha çok bir konser alanını anımsatıyor) da etkisi büyük. Ben o cumartesi Son’a gittiğimde, burayı insanların bu denli hızla keşfetmiş olmalarına çok şaşırdım. Çoğu masa doluydu. İçerde soğuktan kaçabileceğim, korunaklı alandaki masaya yerleştiğimdeyse burnuma dolan o enfes kokuyla sarsıldım adeta. Kahvem eşliğinde saatler geçirirken de bu harika koku hiç bitmedi. Tatlıların hepsini sırf o kokuları yüzünden deneyebilirim dedim kendi kendime. Zaten Son’da sade ve iştah açan bir menü var, kahvaltılıklar, atıştırmalıklar, makarna ve tatlılardan oluşan. Özellikle ‘imam çok sevdi’ adını verdikleri patlıcan, süzme yoğurt ve cevizden oluşan atıştırmalıkları ve pesto soslu casarecce makarnaları, bir sonraki gidişimde ilk sipariş edeceğim şey olacak, buna eminim!