25 Mart 2015 Çarşamba

Bir Haftasonu Kaçamağı; İzmir-Alaçatı

Bir Haftasonu Kaçamağı; İzmir-Alaçatı


Şehirden bıtkığımız, kendimizi mutlu etmek adına nefes almaya, evden uzaklaşmaya ihtiyaç duyduğumuz bir anda arkadaşımla İzmir'e gitmeye karar veriyoruz. Birkaç kez daha ziyaret ettiğimiz güzel İzmir, bu kez daha bi cazip, daha bi yaşanılası hatta taşınılası geliyor. İşte Ege'de bol yemekli, musmutlu bir haftasonu!

İstanbul'u, aklımızı, evi, kalabalığı, trafiği bırakıp gitmek istediğimiz o gün aklımıza birçok şehir geliyor, gel zaman git zaman İzmir kararı çıkıyor ikimizden de. Çıkıyoruz yollara. Sırt çantasıyla çıkılan tatilleri hep çok sevmişimdir. O tatillerde biraz telaş, bir o kadar rahatlık, çokça da kaçma hissi vardır. Sırt çantamıza iki üç şey atıp koyuluyoruz yola. İndiğimizde hissettiğimiz hava bile bir başka geliyor, nefes aldırıyor. İlk gün Bostanlı'da kalacağımız için kahvaltımızı orada yaparız diye düşünüyoruz.
Reyhan Pastanesi; Yıllardır buraların en meşhuru olup, lezzetli tatlıları, unlu mamülleri ve kahvaltısının güzelliğinden hiçbir şey yitirmeksizin varlığını sürdüren Reyhan Pastanesi bir de Bostanlı'da şube açmış. Tatlıların olduğu seti hevesle inceleyip, yerimize yerleştikten hemen sonra ortaya serpme kahvaltı söylüyoruz. Kahvaltıya dair aklımıza gelebilecek her şeyin taze olarak bulunduğu bu yerde, masaya ilk gelen İzmir'in meşhuru boyoz oluyor. Kim ne kadar sever bilemem; ama o çıtır çıtır lezzet benim hep aklımda olduğundan ilk olarak boyozu yiyorum. Tatlıları ve ikramları da bir harika...

Bu kadar yedikten sonra bir yürüyüş gerekli diyerek, öncelikle vapura binip Alsancak'a geçiyoruz. Bu şehirde sanki zaman durmuş, kimsenin acelesi yok. Birbirini iterek ilk inmeye ya da binmeye çalışan insanlardan uzak,  İstanbul'da yaşayamadığımız sakinlik ve dinginlik içerisinde vapur keyfi yapıyoruz. Buraya gelmişken Dario Moreno Sokak'a ve Tarihi Asansör'e gelmemek olmaz. Tarihi Asansör'de azıcık sıra bekledikten sonra, deniz ve mehtap şarkısı eşliğinde İzmir'i kuş bakışı seyretmeye doğru yükseliyoruz. Asansörün en üst katına çıkınca enfes manzara, güzel müzik ve çay molası verebileceğimiz bir cafe bizi karşılıyor.
Soluklandıktan sonra yola devam deyip, Kızlarağası Hanı'ndan meşhur dibek kahve satın almaya gidiyoruz, bu arada saat kulesinin önünden geçip, fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmiyoruz. Derken bence İzmir'in en keyifli yeri olan, Kordon'a adım atıyoruz. Bir tarafımızda deniz, yeşillikler, diğer tarafta ise hala kirlenmemiş ferah yapılar...Yürüdükçe yürüyoruz. Yorgun düşünce soluklanmak için bi yere oturup akşamı, güneşin batışı eşliğinde karşılıyoruz.
Deniz Restaurant Alsancak; Balık-meze keyfi için yıllardır var olan, değişmeyen lezzetli mekan Deniz Restaurant'a gidiyoruz akşam yemeğine. Oldukça klasik bir balık restaurantı burası, gelenler de öyle. Birçok müdavimi var. Menüde mevsimine uygun olmak üzere her türlü deniz mahsülünü bulmak mümkün, meze çeşitlerinden levrek marin, şakşuka gibi seçenekleri deniyoruz, hepsi leziz. Asıl vurucu olan ise balık mantısı ve barbun oluyor. Karideslerin hamurla birleşimi üzerinde de mantı sosu her daim beni mutlu edebilecek bir tarif. Ortam nezih, balıklar güzel, mezeler de aynı şekilde; ancak fiyatlar oldukça yüksek. Tek kişilik söylediğimiz şeyin iki kişilik gelmesi ya da sipariş etmediğimiz yemeklerin ikram gibi sunularak, fiyata yansıtılması gibi durumlar yaşadık. Yine de lezzetlere söylenecek söz yok.
Ertesi sabah, İzmir'in yine en meşhurlarından, hatta sembolü haline gelmiş olan kumrusunu denemek istiyoruz. Kumrucu Şevki'ye gidip sosis, sucuk, taze ekmek, kaşar ve tereyağından oluşan kalori ve lezzet bombardımanı yaşatan kumruyu kahvaltı olarak bir güzel midelerimize indiriyoruz ve Alaçatı'nın yolunu tutuyoruz. Alaçatı yazın geldiğim, evleri, yolları, doğasıyla mest eden; ancak mevsimle sıcaklıkla orantılı olarak çılgın bir kalabalıkla başetmemizi gerektiren bi yer olarak aklımda yer etmişti. Baharın ilk günlerinde geldik ve kalabalıktan eser olmaması beni en çok sevindiren yan oldu. Mesela köşeyi tutan, mahallenin muhtarı gibi herkesin muhakkak uğradığı Köşe Kahve'de kolayca yer bulduk. Damla sakızlı türk kahvelerimizi yudumlarken sokağı izlemek, sohbet etmek oldukça keyifliydi. Uzun süredir bu kadar huzurlu hissetmemiştim kendimi.

 Alaçatı sokaklarını arşınlamak, ufak tefek orjinal şeyler bulmak, evleri izlemek, birbirine selam veren devamlı gülümser haldeki esnafı görmek beni çok mutlu etti doğrusu. Üstelik acıkınca en güzel midye dolmaların burada olduğunu bilmek hatta 15-20 tane yemek en iyisiydi :) Bu arada Alaçatı'da kalmayı tercih ettiğimiz otel, Cumbalı Konak oldu. Alaçatı merkeze yakın olması, çalışanların kibarlığı, ambiyansın güzelliği, odaların şıklığıyla sanırım bi sonraki gelişimde de düşünmeksizin kalmak için seçeceğim yer olarak aklımda yer edindi. Kahvaltıdan bahsetmiyorum bile. Otelde ettiğimiz kahvaltı, tazeliğiyle lezzetiyle enfesti. Pişilerin tadı hala aklımda.

Peki son vuruşu nerede mi yaptık? Pek tabi ki Asma Yaprağı'nda. Daha önce gitme fırsatım olmamıştı, o akşam gittiğimde bayıldım. Ortam çok şirindi. İçeriye girdiğimiz anda burnumuza dolan koku, yiyeceğimiz lezzetlerin habercisi gibiydi. Günlük çıkan ege yemeklerinden seçimlerimizi yapıp, üst kata geçtik. Ege mutfağını keşfetmek isteyenler için birebir. Mezeler çok lezzetli. Özellikle ben, şevketibostan ve balkabağından yapılan sinkontaya bayıldım! Sonrasında ana yemek olarak yediğimiz Tarçınlı Girit Köfte de sosuyla mutlu etti.
Kaçmak istediğinizde, özellikle de kalabalığın fazlalaşmadığı bu mevsimde İzmir ve Alaçatı'nın keyfini çıkarın. Mesela haftaya haftasonu Alaçatı Ot Festivali'ni ziyaret edebilirsiniz. Mutlu olabilmek için bir haftasonu bile yetiyor ! 


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder