26 Mayıs 2015 Salı

Yel Değirmeni'nde Haydarpaşa Garı Havası; Garda Cafe


Yel Değirmeni'nde Haydarpaşa Garı Havası; Garda Cafe

Yel Değirmeni Mahallesi, her köşebaşında karşınıza çıkıp sizi şaşırtan duvar resimleri, bitmeyen bitemeyen mahalle kültürü, dakikalarca yürüyebileceğiniz sokaklarıyla İstanbul'un hala bakir ve huZurlu kalabilmiş alanlarından. Her yeni gün yeni mekanların açılması bile bu huzuru bozabilmiş değil. Şimdi anlatacağım Garda Cafe de bu yenilerden yalnızca biri... 
Ayios Yeorgios Rum Kilisesi'nin hemen karşısı, Mu cafe'nin çaprazı, Karakolhane Caddesinin yepyeni sakini Garda. Bu ismi almasının sebebi buranın Haydarpaşa Garı'nın içi gibi dekore edilmiş olması. Duvarlardaki resimler garın tüm özelliklerini yansıtıyor hatta duvarlardan birinde Haydarpaşa Gar Binası'nın tarihçesi de var. İç kısma girdiğimizdeyse gar havası daha da hissediliyor. Sanki cafede değil de Haydarpaşa'da yolcu yolları gözlüyor gibi hissediyor insan bazı bazı.
Dükkanın önünde oturup saatlerce geleni geçeni seyir de mümkün, güzel bir kahvaltı eşliğinde sabahlarınızdan birini burada geçirmeniz de. Ortam şahane, müdavimler oluşmuş. Herkes güleryüZlü ve sıcak. Mahalleli zamanını burada geçirmeye başlamış bile. Yemekler de bir o kadar lezzetli. Menemeni, onlarca çeşitten oluşan kahvaltısı, bayılarak yediğim arnavut böreği burayı öne çıkaracak lezzetleri arasında. Bununla beraber yumurta çeşitleri, omletler, tostlar, mantı, vejeteryan mantı ve tatlılar da mevcut. Cheesecake, çikolatalı ıslak kek gibi tatlı çeşitleri var. Ayrıca kısa bir kahve çay molası için de uygun görünüyor burası. Çeşit çeşit doğal bitki çayları bulunuyor.
Tüm bunlara uygun fiyatlarla ulaşmak da ayrı bir tercih sebebi diyebilirim. Fiyatlar gayet uygun. Garda Cafe'de beğendiğiniz lezzetleri eve taşımak isterseniz de gardadogal adlı siteden sevdiğiniz ürünleri sipariş edebiliyorsunuz. Son olarak burada çalan müziklerin de sizi huzurlu ve sakin hissettireceğine eminim. Yel Değirmeni'ndeki bu hoş yeri keşfetmenizi öneririm.

Buranın bana anımsattığı şarkı; Bee Gees- Stayin Alive

https://www.youtube.com/watch?v=I_izvAbhExY





19 Mayıs 2015 Salı

Balat'tan yükselen kahve kokusu; Coffee Department


Balat'tan yükselen kahve kokusu; Coffee Department

Şehirde en sevdiğim mahallelerden biri olan, orada yürümeyi ayrı, vakit geçirmeyi apayrı sevdiğim güzel Balat'ta şimdi bir de mis gibi kahve kokuları yükseliyor sokakların birinden, öyleyse bize gidip denemek kalıyor.
 İyi kahve için Karaköy'e, Moda'ya, Taksim'e gitme devri kapandı. Şimdilerde birçok farklı semtte kaliteli kahve dükkanları açılıyor. Coffee department bunlardan yalnızca biri.   Balat'ta Kürkçüçeşmesi Sokak'ta, daha kolay anlatımla Vodina Caddesi'nde dümdüz ilerlediğimizde sol yanda. Mahallede bulunan birçok yerden oldukça farklı. Girişte kapısının iki yanında dış kısımda oturabileceğimiz iki oturma alanı ve tabureler bulunuyor. Burada oturup geleni geçeni izlemenin keyfi bir başka. İçeriye bakınca ise çok tatlı bir tasarım dikkatimi çekiyor. Tahta masalar karşıda kahvelerin yapıldığı set kısmı, karolardan oluşan yerler ve duvarda altında 'we are not hippies, we are happies' yazılı bir illüstrasyon.
Atmosferin güzelliği karşısında kahveleri daha da fazla merak eder oluyorum. Espresso, macchiato, americano, latte gibi kahve çeşitlerinin yanısıra demleme filtre kahve çeşitleri de bulunuyor. Biz iki kişilik chemex sipariş ediyoruz. Lezzetli geliyor. Fazlasıyla da yeterli geliyor ayrıca. Bir de glütensiz kekleri mevcutmuş, bi sonraki ziyaretimde mutlaka denemeyi düşünüyorum. Ne zamandır okumak istediğim Cooklife dergisini de burada bulunca seviniyorum. Üstelik içerisinde kendi ellerinden çıkma kahveye dair bir yazı da var. İyi kahve, hoş atmosfer, bir de mis gibi Balat havası. Daha ne ister insan?:) 
Bana buranın anımsattığı şarkı; Parov Stelar-Milla's Dream

https://www.youtube.com/watch?v=KOntBbHmXSc





10 Mayıs 2015 Pazar

Moda'nın en yeni Eski Moda'sı;


Moda'nın en yeni Eski Moda'sı; 

Kocaman beyaz bir köşk, önünde eski moda olduğu besbelli şık sandalyeler, içeriden dışarıya taşan güzel müzik, eh burası keşfedilmeli! 

Eski Moda, Moda ilkokulunun hemen çaprazında. Demin de söylediğim gibi beyaz bir köşkün içerisinde odalardan oluşuyor. Sokağa bakan kısımda Moda sakinleri, buraya yolu düşmüşler gazeteleri eşliğinde ya kahvaltı yapıyor ya da kahvelerini yudumluyor. Duvarlarda güzel resimler var, sandalyeler rengarenk. Kahvelerin yapıldığı odada kara tahta var, hol kısmında ise büyükçe bir kitaplık. Ortam çok şirin.

Klasik kahve çeşitlerinin yanı sıra özel filtre kahveler, ethiopia sidamo, rwanda gibi cold brew çeşitleri, bitki çayları bulunuyor. Aperatif olarak börekler, tostlar, sandviç çeşitleri bulabilmeniz mümkün. Tüm bunların ötesinde Eski Moda'da kahvaltı keyifli. Slow food kahvaltı adını verdikleri kahvaltılarında özel olarak en iyi üreticilerinden getirttikleri taze ürünler var. Ezine'den beyaz peynir, Kırklareli'den eski kaşar, Kandıra'dan isli peynirler, Ayvalık'tan zeytinler, Doğu Anadolu'dan özel tereyağı bu ürünlerden yalnızca birkaçı. Kenarda oturduğunuzda önünüzden geçen tramvayı ve sokağı izleyerek bu güzel kahvaltıyı tatmanız mümkün görünüyor, gelin mutlaka:)



Buranın bana anımsattığı şarkı; Kate Miller-Feed The Light

https://www.youtube.com/watch?v=zSXj6SBF6-s



7 Mayıs 2015 Perşembe

Yemyeşil Beyaz Şehir; Belgrad


Yemyeşil Beyaz Şehir; Belgrad

Gitmek hissimizin yine yeniden canlandığı o günlerde, yakın bir kaçış durağı bize yetmez diyerek, Belgrad'a gitme kararına varıyoruz üç arkadaş. Vize alma derdi olmadığından hemen biletleri alıp, tarihin gelmesini iple çekiyoruz. En iyi tatiller listesi yapsak ilk üçe girecek güzellikte bir zaman dilimi geçirerek, huzurlu bu beyaz şehri tavaf ediyoruz adeta, Peki neden mi beyaz şehir? Asıl adı Beograd ve beyaz şehir anlamına geliyor da ondan...
Belgrad, Nam-ı diğer Beyaz Şehir, Sırbistan'ın başkenti olup, en büyük şehri aynı zamanda. Tuna ve Sava nehirlerinin kesiştiği yerde bulunan şehir tarihi dokusunu korumuş. Tarihi dokusunu koruduğu kadar yeşil alanlar da korunmuş gözüküyordu, ülkemizin tersine. Her yer park, bahçe. Çimlere yayılmak, o parklarda nefes alabilmek çok güzel, hava tertemiz. Her yandan nehir manzarası fışkırıyor. Özellikle de Kalemeggdan'ı gezip, orada oturup manzaranın keyfini çıkarmak sanırım burada en sevdiğim şeylerden biri oldu.
Turistik açıdan böyle avantajlı yönlerinin olması şehri kalabalıklaştıran öğeler arasında. Şehirde en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de güvenlikli haldi. Gece üçte üç kız rahatlıkla uzun mesafeler yürüyebilmek geceyi her adımda hissedebilmek özgür hissetmemizi sağladı. Zaten günlerimiz ayaklarımıza çılgın ağrılar girene kadar yürümek ve heyecanla bir sürü şey keşfetmekle geçti. Peki ne yedik, neler içtik? Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat cümlesini bi kenara atıp bütün yiyip içtiklerimizi anlatacağım pek tabi ki; ama yalnızca yemek yiyip oturduk sanılmasın:) Öncelikle St. Marks Church, St. Sava Temple, Nikola Tesla Müzesi, Cumhuriyet Meydanı gibi yerleri uzun yürüyüşler neticesinde bulup gezdik.

Bu uzun yürüyüş öncesinde enerji toplamak adına ilk durağımız Via Del Gusto oldu. Buranın en meşhur caddesi olan ve birçok açıdan İstiklal Caddesi'ne çokça benzettiğim alışveriş, cafe, bar merkezi  Knez Mihailova'da bulunan bu şirin yerde, haritamızı açıp o andan sonraki rotalarımızı belirlerken buranın en meşhur birası Jelen'i yudumladık. Koca bir pizza eşliğinde o günü nasıl geçireceğimizi konuştuk ve az önce söylediğim yerleri tek tek bulduk.
 Eski şehir kısmı yani Stari Grad'da Kalemegdan Kalesi ve Parkı'nı da heyecanla dolaştık. Tuna Nehri manzaralı bu kale, gördüklerim arasında en ihtişamlılarından biriydi. İç kısmındaki yeşillikler ve park alanı da Belgrad'a geldiğiniz an görmeniz gereken güzellikler arasında başı çekiyor. Akşam yemeği için sakin ama eğlenceli bir gece geçirmek isteyenlerin ilk durağı olan Skadarlija'daki Tri Sesia'yı tercih ettik. Leziz yöresel yemekler, inanamayacağımız kadar uygun fiyat ve canlı müzik harikaydı. Bu şehirde porsiyonlar inanılmaz büyük, söylemeden geçmeyeyim. Üç kişiyseniz iki kişilik yemek söylemek yeterli. Tabi biz bunu ancak akşam yemeğimizde keşfedebildik. Buranın özel kebabı, sosis ve deniz mahsüllü risotto siparişi verdik. Kocaman porsiyonlarla gelen yemeklerden kebap, bizdeki büyük ızgara köftelere benziyordu, risotto ise abartısız yediklerim arasında en iyisiydi.
Gece hayatının meşhur olduğu Belgrad'da bi hata yapıp rezervasyon yaptırmadığımızdan geceyi sakin geçirmek durumunda kaldık. İkinci gece ise bunu öğrendiğimizden uzun bir gece geçirdik. Bu arada nehrin üstüne kurulmuş olan yüzen barları da unutmamalı. Oralarda gece hayatı da gündüz bişeyler içmek de büyük keyif. Köprünün öteki tarafına yürümek yeterli.

Ertesi gün, günü büyük bahçesinde su yeşili dekoru, açık mutfağı ve huzurlu müzikleriyle dinginlik veren Smokvika'da açtık. Buraya özgü kahvaltılara değil de daha ziyade kendi kahvaltı kültürümüze yakın kahvaltı tabağını tercih ettik. İçerisinde farklı şekillerde yapılmış omletler, reçel, tereyağı, sıcacık bir foccacio ve salata bulunmaktaydı. Mekan, burada en beğendiklerimiz arasına girdi.
Saatlerce zaman geçirdik. O Akşamüstü bişeyler içmek isterken arada köşede kalmış bir vaha ile karşılaştık. Jazz Basta Alaçatı'daki ferah beyaz lila dekorlu cafeleri hiç aratmadı. Kulağımıza çalınan canlı jazz parçalar, uygun fiyatla içtiğimiz kokteyller o akşamüstünü daha da hoş kıldı. Akşam ise et yeme isteği içerisinde Beton Hala'ya gittik. Beton Hala bölgesi, nehrin kenarına yan yana kurulmuş altı yedi restauranttan oluşan bi alan. Belgrad'ın en çok zaman geçirilen yerlerinden, hem çok canlı hem de yanından geçen köprü ve nehir manzarası geceleri çok güzel. Biz buraya ilk geldiğimiz gece Toro'da oturduk. Lokum gibi etler eşliğinde gelen karamelize soğanlı sos ve özel patates lezizdi. Öncesinde söylediğimiz nachoslar da öyle. Bir sonraki gece ise arkadaş tavsiyesiyle İguana'ya gittik. iguana berry son zamanlarda içtiğim en güzel kokteyldi. Burada woklar meşhur olduğundan deniz mahsülü ve karides yedik. İlk kez tattığım bol limonlu midye carpaccio ise oldukça farklı bir deneyim yaşattı bana. Yine buranın en meşhur içkilerinden Rakija ise içilemeyecek kadar acı tadıyla oldukça zorladı bizi :) 


Ertesi gün sabah erkenden kalkıp yeni şehri gezebileceğimiz enfes manzaralı turistik alan Zemun'a doğru yola çıktık. Zemun daha çok balık restaurantlarıyla ünlü, yine oldukça huzurlu bir bölge. Burada içi karides dolgulu ızgara kalamarlardan tattık. Oturup geleni geçeni seyrettik bir yandan.



Dönüş yaklaştıkça üzüldük çünkü bu şehir doğası, sakinliği bir o kadar da eğlenceli gece hayatı ve leziz yemekleriyle bizi çok mutlu etti. Yakın zamanda tekrar gelebileceğimize dair bir hissiyatla tatili sonlandırdık ve geri döndük. Rotanıza eklemenizi şiddetle öneririm!  












4 Mayıs 2015 Pazartesi

Suadiye'de Kaliteli Kahve Zamanı; Kahvelique

Suadiye'de Kaliteli Kahve Zamanı; Kahvelique

Bağdat Caddesi'nde, özellikle de Suadiye civarında kaliteli kahve içmek, üçüncü dalga kahve akımına mensup bi' yer bulmak zordu. Şimdi Kahvelique'la bu açık kapanmış oldu! 


Kahvelique, üçüncü dalga kahve akımını takip eden bir butik kahveci. Aslında hikayeleri çok eskiye dayanıyor. Henüz İstanbul'da bu kadar üçüncü dalga kahve akımı mensubu kahveciler açılmamışken, Şerif Ali'deki dükkanlarında ilk temsilcilerindendi Kahvelique; ancak yer itibariyle şimdi çok daha ulaşılabilir bir konumdalar. Suadiye'de Çamlı Sokak'ta, tren istasyonunun hemen karşısında ferah bir alanda karşımızdalar. Geniş bir dış kısmı, içeride turuncu duvarları, şirin yazı tahtaları bulunuyor. Ortam çok sıcak, sahipleri çok ilgili ve güleryüzlü. Fiyatlar Bağdat Caddesi'ne bu kadar yakın olmasına rağmen caddenin tersine çok çok uygun.
Syphon, Chemex, Hario Drip v60 gibi demleme yöntemleriyle yaptıkları kahveler, Espresso, Americano, Cappuccino, Macchiato, Caffe Creme gibi kahve çeşitlerinin yanı sıra doğal bitki çayları, tatlıları ve oldukça doyurucu olan tostlarıyla da iddialılar. Cold Brew çeşitleriyse bi harika. Cold Brew'lerde Jamaica Blue Mountain Coffee kullanıyorlar, her damak zevkine uygun şekilde özel olarak demliyorlar.


Cheesecake, tart, tiramusu gibi tatlı çeşitleri enfes. Özellikle kendi yapımları olan tiramisu lezzetiyle, görüntüsüyle birçok yere taş çıkaracak gibi gözüküyor. Şimdiden bu tatlıdan yemek için gelen bir kitle oluşmuş, yanında taze demleme çay da cabası. Bunlarla beraber Bir italyan klasigi olan Tartufo Bianco dondurmaları burada bulmak mümkün, 1 shot espresso eklenerek margarita bardaginda sunumu yapiliyor. Oldukça şık bir sunum.

Fabrikalaşmış kahve tüketiminin tersine, kahveye bir sanatçı özeniyle yaklaşan, çekirdekleri özel olarak seçip teknik ve teoriye uygun demleyen bu gibi mekanlar son günlerde daha da artış göstermeye başladı; ancak  Suadiye'deki Kahvelique bu akımın en iyilerinden olmuş kanımca. Siz de uğrayın!:)




Buranın bana anımsattığı şarkı; 

              Belle and Sebastian - Another Sunny Day

                  https://www.youtube.com/watch?v=rx08E0b0Rs0






27 Nisan 2015 Pazartesi

Time Out 101 Lezzet Festivali


Yeme içme sektörü için çok çok önemli olan ve bu yıl üçüncüsü düzenlenen 101 lezzet festivalinde çalışma fırsatı buldum. Time out'un düzenlediği bu güzel festivalin keyfini sonuna kadar çıkarabilmek adına sabah 07:00'de buraya gelip etkinliğin başlangıç saati olan 13:00'e dek organizasyon aşamasında çalışmak çok güzel bir deneyim oldu. Öncelikle mekan Sait Halim Paşa Yalısı'ydı ve enfes bir manzara festival süresince bize eşlik etti. 

Yeme içme sektörünün önde gelen 101 leziz mekanının standlarının kurulduğu ve çeşitli ürünlerinin sunulduğu 101 lezzet festivalinde, normal zamanda ulaşamadığımız ya da ulaşsak da her lezzetini deneyemediğimiz yerlerin bütün özel ürünlerini bir arada tadabilme fırsatı bulabildik. Bununla beraber özel yemek pişirme etkinlikleri, söyleşiler ve canlı yayınlar da bulunmaktaydı. Kapı açılışından itibaren standların önünde uzun hevesli ve mutlu kalabalıklar oluştu.
İştah açıcı sunumlar eşliğinde, her şeyden deneme isteği içerisine girdik biz de pek tabi ki. Burada çalışmanın en faydalı yönlerinden biri de sanırım hangi mekanın standının tam olarak nerede olduğunu bilebilmek oldu. En sevdiğim yerleri önceden gözüme kestirip hedefe kitlendim:) Sarayın iç kısmında üst katta büyük salonda tatlıları en güzel olan yerler, hemen yanında ise kahve konusunda uzmanlaşmış üçüncü dalga kahve akımının en başarılıları Kronotrop, Brew Lab, Coffee Sapiens, Coffee Nutz vardı. Erenköy şerbetçisi'nin ferahlatan şerbetlerini de unutmayalım. Alt katta ise kuru kahveci mehmet efendi, Refika'nın mutfağı ve yemek pişirme etkinliklerinin de bulunduğu Le Cordon Bleu'nun odası mevcuttu. 


Dış kısımda ise benim dört gözle beklediğim bazı mekanların standları kurulmuştu. Hemen o tarafa doğru gittim, işim bittiği an. Yeniköy'den sonra İstinye Park'ta da şube açmış olan ve mantıseverliğiyle tanınan bana en iyi mantıyı nerede yediğim sorulduğunda düşünmeksinizin adını söylediğim Emek Mantı'nın standına doğru yol aldım. Mantı çeşitleri, börekler, zeytinyağlı dolmalar arasından ilk olarak normal mantıdan istedim ve yemek olarak başlangıcı kendi içimde beni en mutlu eden şeyle yapmış oldum.

Sonrasında Taksim'in belki de en lezzetli yeri olan ve nefis manzarasıyla bizi mest eden Duble Meze Bar'ın standına yok aldım. Ufacık kıtır yufkaların içindeki abagannuş, humus ve kokoreç enfesti. Duble Meze Bar'a giderseniz o incecik ciğerinden yemeyi de unutmayın benden söylemesi! Buranın yanında bulunan stand ise Ferahfeza ve Leb-i Derya'ya aitti. Özellikle Ferhafeza'daki fıstıklı peynirli domatesli humus hafif ve lezizdi. Avokadolu seçenekler de mevcuttu.

Buranın karşısındaki Shangria La Bosphorus standında ise noodle savaşları vardı. Sanırım gördüğüm herkesin elinde bi an o noodlelardan gördüm. Yine bu kadar popüler olan ve neredeyse etkinlik bitimine dek koskoca bir sıra eşliğinde hizmet veren Virgina Angus ve lezzet patlaması yaşatan hamburgeri günün en şiddetle arzu edilen yiyeceğiydi. Gözde şarküterideki midye dolmalar, Bi nevi'deki sağlıklı seçenekler, Upper Crust pizzaları, Virgina Angus'un hemen yanında Carnaval Büfe, Arcadia ve Develi bulunuyordu. Develideki çiğ köfte, Eatbox'taki hamburger ve Lucca'nın standındaki sağlıklı yiyeceklerle, sangria da en çok revaçta olan yiyecek-içecekler arasındaydı. Başarılı şef Rudolf Van Nunen'in de hazır bulunduğu, Karaköy'ün yepyenisi Rudolf Restaurant'ın standında bulunmak da çok hoştu. Levrek marin çok hafif ve lezizdi. Karaköy'den sonra Bebek'te de şubesi açılan onlarca çeşit çayıyla çayseverlerin uğrak mekanı olan Dem de bahçe kısmında sevilen çeşitleriyle hazır bekliyordu.


Yemekten sonra yukarı çıkıp tatlılarımız eşliğinde balkonda manzaranın keyfini çıkardık. Coffee Nutz'ın ve Coffee Sapiens'in cold drip çeşitlerini denedik. Tatlı kısmında, yılların klasikleşmişi Baylan, yenilerden Pare Baklava, By Trileçe, Pim Karaköy ilk akılda kalanlardandı. Özellikle Pim'deki çilekli mus en sevdiklerimden oldu; ancak favorin ne derseniz, Galata'da bulunan Velvet Cafe'nin un helvaları bir harikaydı. Üç tane yedikten sonra gördüm ki herkes de benimle aynı düşüncede.


Peki yiyecek olarak en sevdiklerim neler mi oldu? Öncelikle Emek Mantı'nın mantısı, Roka Pera'nın zeytinyağlı dolma ve favası, Cundalı Balık'ın karidesli mantı ve uskumrusu, Duble Meze'de tattığım paçanga ve abagannuş ve Virgina Angus hamburgeri benim favorilerim oldu. After party'de dans edip yediklerimizi eritmeye çalıştık. Bütün aldığımız kilolara rağmen yüzlerimiz gülerek Seneye de mutlaka katılacağımıza emin olarak güleryüzlerle, keyifle ayrıldık oradan. Umuyorum ki bu tip yeme-içme etkinlikleri daha da fazlalaşır! Bu şehir bunu hakediyor :)










21 Nisan 2015 Salı

Kızıltoprak'tan Aldık Bir Tatlı Huzuru; Tabure Coffee

Kızıltoprak'tan Aldık Bir Tatlı Huzuru; Tabure Coffee

 Bir tatlı huzur almak Kalamış'a mahsus sanmayın. Kalamış'la Kadıköy'ün arasında kalan Kızıltoprak'a gelin. Tabure Coffee'de aranan huzur bulundu!
  


Kızıltoprak'ta Kolaj Sokak'ın başında sol yanda. Açık anlatımla stadı arkamızda bırakıp Bağdat Caddesi'ne giden tarafa doğru yürüdüğümüzde gireceğimiz sağdan üçüncü sokak. Ufak, yüksek tavanlı şirin mi şirin bir mekan. İlk kez gittiğim o gün, huzur dolu müzikler kulağıma çalınırken, bir yandan da etrafı inceliyorum. Duvarların birinde kupa taşıyan bir kız resmi var, resmin diğer tarafında ise o kupadaki kahveyi koklayan bir adam. Fotojenik bir duvar, hemen setin arkasında. Mekanın sahibi çifti temsil eden bir resim bu.
Diğer tarafta ise menüde olan kahve çeşitlerini gösteren bir resim, hemen altında tabureler ve bar gibi oturabileğimiz bir kısım. Tabureler çok orjinal, bisiklet gibi tasarlanmışlar. Pedalları var, zaten mekanın ismine de bu hoş taburelerden esinlenirerek karar verilmiş. Yerlerdeki mavi kahverengi karolar da mekanı ferahlaştırıp, şık bir hava katmış. Standart-Tim tarafından tasarlanmış. Tabure coffee'de espresso, mocha, cappuccino, espresso macchiato, latte gibi seçeneklerin yanısıra chemex, aeropress gibi demleme filtre kahve çeşitlerini bulmak mümkün. Üçüncü dalga kahve akımının en yeni temsilcilerindenler, barista eğitimi aldıkları Şerif Başaran'dan kavrulmuş çekirdekleri alıp, burada kendileri öğütüyorlar. 


 Smoothie ve çay çeşitlerini de unutmayalım. Çaylar, Asia chai art'tan. Tatlıseverlerdenseniz cheesecake, tiramisu(tabumisu) gibi tatlılar mevcut. Tabumisu olarak adlandırdıkları bu tatlıyı bir sonraki gelişimde denerim diye düşünüyorum. Lezzetini bilemem ama oldukça iştah açıcı bir görüntüsü var, anne tarifi olmasından herhalde. Farklı şehirlerde, farklı işler yaparken Kaş'ta hayatları kesişen kurumsal hayattan vazgeçip kahvelerin büyüsüne kapılan çok tatlı bir çiftin sahibi olduğu Tabure Coffee'de geçirdiğim saatlerde bu yepyeni mekanı çok huzurlu buldum. Gerek kalabalık olmayışı, gerekse ortama mavilerin hakim oluşu, bana oldukça huzurlu geldi. Sevdiğim müziklerin çalması da cabası. Siz de mutlaka gelin derim!:) 
  

                                          Buranın bana anımsattığı şarkı; Lana Del Rey-Video Games 

              
                                       https://www.youtube.com/watch?v=cE6wxDqdOV0